31 Aralık 2016 Cumartesi

MS (Emes) Hastalığı Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Halk arasında MS hastalığı (emes hastalığı) olarak bilinen Multiple Skleroz hastalığı, komutları ileten sinir tellerinin etrafındaki koruyucu role sahip miyelin kılıfının hasar görmesi sonucu görülen hastalıktır. Miyelin tabakasının fiziki olarak tahribatı sonunda beyinden gelen mesajlar yavaş iletilir ya da iletilemez.

MS hastalığı (emes hastalığı) kaslarda güçsüzlük, dengesizlik, kısmi felç, görme ve konuşma bozuklukları gibi çeşitli belirtilerle ortaya çıkan bir hastalıktır. Dünyada 2 milyona yakın insan MS hastasıdır. Sıcak iklimlere sahip ülkelerde emes hastalığına az, nemli iklimlere sahip olan ülkelerde MS hastalığına daha çok rastlanmaktadır. Ekvator kuşağında ise neredeyse hiç rastlanmaz.

Çoklu skleroz olarak da bilinen MS hastalığı sinir sisteminin kronik hastalıklarındandır. MS hastalığı beyin ve omurilik hastalığı olarak da bilinmektedir. MS hastalığı insanda beynin görme, yürüme ve konuşma fonksiyonları üzerindeki kontrolünü yitirir.

Emes hastalığı erkeklerden daha çok kadınlarda, siyahîlerden çok beyaz olanlarda ve ailesinde ms hastalığı geçirmiş olanlarda görülmektedir.

Vücutta merkezi sinir sistemi sinirler boyunca, vücudun çeşitli bölgelerine elektriksel mesaj ileten bir telefon santrali gibidir. Gönderilen bu mesajlar bilinçli veya bilinçsiz bütün hareketleri kontrol altına almaktadır. Emes hastalığı da gönderilen bu mesajların düzgün bir şekilde algılanmasına engel olur.

Emes hastalığı belirtileri ne yazık ki hemen etkisini göstermez, başlangıçta çok hafif belirtileri vardır. MS hastası hiçbir şekilde hastalığının farkına varmaz. Bu yüzden Emes hastalığına sahip bir kişi doktora gittiğinde hastalık ilerlemiş olarak teşhisi konur.

Devamını Oku »

24 Aralık 2016 Cumartesi

Mineral Nedir? Minerallerin Görevleri ve Özellikleri Nelerdir?

Mineral, yer kabuğundan kimyasal bir bütün halinde homojen olarak ortaya çıkan inorganik maddelere verilen isimdir. Genel olarak bir minerali tanımlamak ve onu diğerlerinden ayırmak zordur. Bunun için mineralin mikroskop ile detaylı gözlemlenmesi gerekmektedir. 
Mineraller vücudun %4’lük bölümünü oluşturmaktadır. Mineraller sağlıklı sinir işlevlerinin sürdürülmesinde, vücut sıvılarının dengelenmesinde, kan ve kemiklerin oluşumunda önemli rol oynarlar. Ayrıca mineraller kan basıncında, kalp ritminde, üremede oldukça önemli rol oynamaktadır.
Doğada 2500 değişik mineral olduğu bilinmektedir. Minerallerin sertliği, diğer minerallerin hangilerini çizebildiğiyle ölçülmektedir. Her mineral kendisinden daha yumuşak olan minerali çizer. En yumuşak mineral talk (pudra), en sert mineral ise elmastır. Minerallerin parlaklığı ise ışığı yansıtmasına göre metalik, sedefli, mumlu veya saydam olabilir.

minerallerin görevleri

Minerallerin Özellikleri


Mineral doğal şekilde homojen oluşan, belirli bir kimyasal bileşime sahip inorganik kristalleşmiş katı bir cisimdir ve minerallerin özelliklerini şöyledir:
  • Doğal olarak oluşurlar.
  • Doğada katı bir biçimde yer almaktadırlar. 
  • Herhangi bir parçası bütününün özelliklerini taşımaktadır.
  • Belirli bir kimyasal formüle sahiptir.
  • Mineralleri kimyasal yollar ile elde etmek mümkündür.
  • Mineraller inorganik olan maddelerdir. 
  • Minerallerin kristal hale gelmiş dış yapıları düzgün geometrik yapıdadır.

Minerallerin Görevleri

  • Sağlıklı kemik ve diş yapısı için çok önemlidirler.
  • Kalbin düzenli çalışmasını sağlarlar.
  • Vücuttaki su dengesinin korunmasını sağlarlar.
  • Sinir ve dolaşım sistemi için çok önemli yardımcıdırlar.
  • Hücre gelişimi ve yenilenmesinde görev yaparlar.
  • Vücuttaki bütün organların görevlerini düzenli bir şekilde yerine getirmelerinde doğrudan etki ederler.
  • Vitaminlerle beraber çalışarak diğer besin maddelerinin faydalı bir şekilde kullanılmasına yardım ederler.

Devamını Oku »

Jeotermal Enerji Nedir? Nasıl Oluşur?

Enerji kaynakları, yenilenemeyen enerji kaynakları (petrol, doğalgaz, kömür ve nükleer enerji) ve yenilenebilen enerji kaynakları (güneş, rüzgâr, jeotermal enerji, hidrojen, gelgit ve dalga enerjisi) şeklinde sınıflandırılmaktadır. Dünya’da enerji ihtiyacı için büyük ölçüde yenilenemeyen enerji kaynaklarının kullanılıyor olması çevre sorunlarını önemli miktarda artırmıştır. Bu sebeple çevresel etkileri az olan yenilenebilen enerji kaynaklarına yönelme her bakımdan daha avantajlı olmaktadır.

Jeotermal enerji yer kabuğunun farklı derinlikteki bölgelerinde birikmiş ısının oluşturduğu, sıcaklığı sürekli 200 C'den fazla olan, etrafındaki yer altı ve yer üstü sularına oranla daha fazla miktarda erimiş mineral, çeşitli gazlar ve tuzlar içerebilen sıcak su ve buhar olarak tanımlanabilir.

yenilebilir enerji kaynakları

Jeotermal Enerji Nasıl Oluşur?


Yağmur ve kar şeklinde yeryüzüne ulaşan sular, yer kabuğunda bulunan çatlaklardan sızarak magmanın ısıttığı kayalara ulaşır ve kızgın kayalara ulaşan su ısınır.

Isınan su ise dünyanın çeşitli bölgelerinde volkanlar ve gayzerler şeklinde ortaya çıkar. Yeryüzüne çıkan bu suyun sıcaklığı genelde 150 santigrat derecedir.

Yer altından çıkan bu sıcak su ise bazı buhar türbinleri yardımı ile elektrik enerjisine dönüştürülmekte ve bu duruma jeotermal enerji denilmektedir.


Jeotermal Enerjinin Kullanım Alanları Nelerdir?


  • Temiz ve içilebilir su elde etmek için,
  • Elektrik üretimi için,
  • Kereste, odun ve balık gibi ürün ve yiyeceklerin kurutulması için,
  • Şeker ve tuz üretiminde,
  • Alüminyum elde etmek için,
  • Konserve sektöründe yiyeceklerin hızlı bir şekilde kurutulması için,
  • Çimento kurutulması için,
  • Tarım alanında seraların ısıtılması için,
  • Kaplıca tedavileri için jeotermal enerji kullanılmaktadır.

Devamını Oku »

3 Eylül 2016 Cumartesi

Bilim Nedir? Bilimsel Araştırma Yöntemleri Nelerdir?


Dünya üzerindeki oluşum ve olayların nasıl meydana geldiğini, canlı ve cansız varlıkların yapılarını, ilişki ve etkileşimi, deneye ve gözleme bağlı yöntemler ile elde edilen bilgiye “Bilim” denir. Diğer bir deyişle bilim, kendine özgü bir yöntemi olan tutarlı bilgilerin bütünüdür.

Matematik, fizik gibi belirli bilim dalıyla uğraşan ve bilim dalında uzmanlaşan insana ise, “Bilim adamı” adı verilir.

Bilim, teorik ve uygulama olarak iki ana bölüme ayrılır. Teorik kısım olguların birbirleri arasındaki ilişkileri ve farklılıkları inceleyip, kural ve yasa üretme üzerinedir. Uygulama kısmı ise bilimin, refah düzeyini arttırmak ve insan yaşamının daha basit hale getirmek üzerinedir.

Bilimsel yöntem açısından iki görüş bulunmaktadır. 


Tümdengelim Yöntemi

Doğruluğu kanıtlama ihtiyacı duyulmayacak önermelerden yola çıkarak yeni önermeler üretilir. Genel önermeler, bu yöntemde tüm bilim çevreleri  tarafından doğru kabul edilmiş olmalıdır.
(Tümdengelim yönteminde son önermenin doğru olması ilk önermenin kesin ve doğru olmasına bağlıdır.)

Örneğin: Tüm yıldızlar parlaktır, güneş de parlaktır, o zaman güneş bir yıldızdır.


Tümevarım Yöntemi

Araştırmalarla ulaşılan gözlem sonuçları bir araya getirilerek genel önermeler üretilir. Modern bilime göre gerçeğe ulaşmada, tümevarım yönteminin çok önemli bir yeri var olmakla beraber tek başına bu yöntem sonuç için yeterli değildir.
(Tümevarım yönteminde yapılan araştırmaların ve gözlemlerin kapsamlı olması çok önemlidir çünkü istisna durumların olma ihtimali her zaman vardır.)

Örneğin: Dünya yuvarlaktır, venüs yuvarlaktır, öyleyse  gezegenler yuvarlak olur.


Sonuç olarak bilimin gelişimi ne tek başına bir takım teorik görüşlerden, ne de sadece birbirine eklenen sürekli buluşlardan ibarettir. Teorik süreç de uygulama süreci de birbirini tamamlayıcı niteliktedir.

Devamını Oku »

2 Eylül 2016 Cuma

Bilinçaltı Nedir? Nasıl Çalışır?


bilinçaltı

İnsanlar sürekli olarak beyninin yalnızca %4’lük bir kısmını kullanabildiklerini dile getirmektedir. Uzmanlar geriye kalan %96’lık kısmın bilinçaltı olduğunu dile getirmektedir. Uzmanlar bilinci buzdağına benzetmektedir. Buzdağının üst kısmında kalan bölüme zihin, altta kalan yani görünmeyen kısmına ise bilinçaltı denmektedir. Bilinçaltındaki şeyler görünen kısım olan zihne çıkarıldığında doğal olarak bilinç, gelişmiş olmaktadır. Bilinç zihnimizde farkında olduğumuz her şeye denir. Bilinçaltı ise henüz farkına varamadığımız şeylere denir. Normal bilinç yani zihin maksimum 10 tane veriyi tutabilme kabiliyetine sahip iken bilinçaltında ise 3 milyon civarında veri tutulabilmektedir. Bu da bilinçaltının bilinç üstüne göre daha kuvvetli olduğunun büyük bir göstergesidir.


Uzmanlar insanlar üzerinde araştırma yaptıklarında kişinin 6 yaşına kadar tüm almış olduğu bilgileri doğru veya yanlış ayırt etmeden kaydettiğini tespit etmişlerdir. Bu durumda altı yaşına kadar bilincin ciddi manada gelişme kaydettiğini ve kişiliğinin 6 yaşında kadar kaydedilenler sayesinde oluştuğunu gösteriyor. Sonraki dönemde kişi 12 yaşına gelinceye kadar etrafında meydana gelen olayları gözlemler ve 6 yaşına kadar sahip olduğu bilinçaltındaki verileri bir süzgeçten geçirip bir araya getirir. Yani 12 yaşına gelene kadar bilinçaltında bir mukayesenin olduğunu söylenebilir.


bilinçaltı testi

12 yaşından sonraki dönemde kişi bir olayla karşı karşıya kaldığında 12 yaşına kadar bilinçaltında biriktirmiş olduğu olayları referans alarak düşünmeden olaylara tepki verir. Yani kişi 12 yaşından sonra sahip olduğu bilgilerin doğru veya yanlış olup olmadığını hiçbir süzgeçten geçirmeden anında tepkiler vermeye devam etmektedir. Bu durum bilinçaltının insana kararlarını etkileme konusunda gerçekten etkili olduğunu gösteriyor. Doğru kararlar alabilen insanları inceleyecek olursak birçoğunun bilinçaltının ciddi anlamda gelişmiş olduğunu gözlemleyebiliriz. Bu yüzden uzmanlar, zihni geliştirmenin mümkün olmadığını fakat bilinçaltını geliştirmenin mümkün olduğunu belirtiyorlar. Hayatta doğru kararlar alabilmek için mutlaka bilinçaltının güçlendirilmesi gerekmektedir.


Bilinçaltı insanın en yakın dostudur çünkü kişiye karar verme konusunda ciddi anlamda yardımcı olur. Bir kişi 0-6 yaş aralığında ne kadar çok şey ile karşılaşacak olursa bilinçaltı da aynı miktarda gelişme gösterecektir. Bir çocuğunuz varsa ve onu doğru bir şekilde yetiştirmek istiyorsanız mutlaka 6 yaşına kadar bilinçaltını geliştirmek için çaba harcayın. Bunun sonucu olarak kendisinin tüm hayatı boyunca dimdik ayakta durabilmesi için yardımcı olmuş olacaksınız.

Devamını Oku »

1 Eylül 2016 Perşembe

Albino Nedir? Albino Hastalığı Nedir? Nedenleri Nelerdir?

albino

Albino hastalığı son dönemlerde en çok konuşulan hastalıklarından biridir. Albinizm ya da Akşınlık soydan geçen bir metobolizma hastalığıdır. Bu hastalığı taşıyanlara ise Akşın ya da Albino denir.

Albino, diğer adıyla albinizm genetik bir hastalıktır. İnsanlar ve hayvanları ayrı ayrı etkilemekte ve aynı etkiyi göstermektedir. Albino hastalığı, renklenmeyi sağlayan melanin pigmentinin vücutta eksikliği ya da hiç olmamasından kaynaklanmaktadır. Hipofiz bezinden salgılanan melanin pigmenti vücutta birden fazla görevi olan renk pigmentidir. Melanin pigmenti göz, deri, saç ve sakal renk veren pigmenttir.


İki tür Akşınlık vardır; bunlar kısmi akşınlık ve tam akşınlıktır.


Melanin pigmentinin azlığı sebebiyle oluşan akşınlığa Kısmi Akşınlık denir. Kısmi akşınlık deri üzerinde bölgesel leke ya da beyaz noktalar şeklinde oluşan beyazlıkların oluşmasıdır. Derinin altındaki melanin pigmentlerinin vücudun bazı bölümlerinde bulunması vitiligo hastalığı olarak bilinir.

Tam akşınlık ise tahmin edeceğiniz üzere vücudun tamamındaki derinin altında melanin pigmentinin bulunmaması durumudur.

albino hastalığı


Albino İnsanların Özellikleri


Albino hastalığına sahip insanların saçları beyaz ve gözleri kırmızıdır. Gözleri ışığı yeterince kıramadığı için gözlerini kısmak ve bir noktaya belli bir süre sabit bir şekilde bakmamak şeklinde bundan en az zararı görmeye çalışırlar. 

Albino hastalarının güneş altında kalması, şiddetli yanıklara neden olmakta ve kansere yakalanma oranlarını artırmaktadır.


Genetik bir hastalık olduğundan engellenebilmesi için albinoların çocuk sahibi olmaları engellenebilir fakat bu bir yerde tercihe girer. Albino hastalığının engellenmesi zorla olursa ne kadar ahlaka uygun olur, tartışılır.


Devamını Oku »

Siber Saldırı Nedir? Nasıl Yapılır?

siber

İnternet ve bilgisayar alanında uzmanlaşmış hacker gruplarının polis, jandarma, banka, şahıs, firma, devlet vb. sitelere ya da bilgisayarlara zarar vermek amacıyla yaptıkları saldırılara Siber Saldırı denir. Bu saldırılar sonucunda bilgisayara veya sitelere trojenler, solucanlar sokarak ya da açıklar bulunarak bilgiler ele geçirilebilir. Veya var olan bilgiler silinebilir. Bazen ülkeler veya kişiler birbirleriyle siber savaş içine girebilir. Kısacası siber saldırılar güce göre değişmektedir. Sadece bilgileri silmek ya da ele geçirmekle kalmayıp bazen can yakan siber saldırılar yapılmaktadır.


Sosyal medya, cep telefonu, online oyunlar, web siteleri,  elektronik posta aracılığı ile bir kişi veya bir grup tarafından başka bir kişiyi küçük düşürücü yayınlar yapılarak kişilik haklarına saldırılması siber saldırıdır.

siber saldırı

Siber Saldırı ile Neler Yapılabilir?


Günümüzde artan internet kullanımı ile birlikte siber saldırı olayları da çoğalmaktadır. Siber savaş durumlarında; petrol ve doğalgaz hatlarında, nükleer tesislerde sorun çıkarılabilir. Hava kontrol ve radar sisteminde iletişim sorunları oluşturularak uçaklar havada çarpışabilir. 

Elektronik bankacılık sektörüne siber saldırı yapılırsa ATM’lerden ve bankalardan para çekilemez. Tren hatlarının ve trafik ışıklarının arızalanması çok büyük kazalara neden olabilir. Elektrik dağıtım şebekelerine yapılan olası bir siber saldırı sonucunda elektrikle çalışan hiçbir alet kullanılamaz.

Devamını Oku »

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Hidroelektrik Santrali (HES) Nedir?

hidroelektrik santrali hes
Hidroelektrik santrali (HES) suyun akış enerjisini elektrik enerjisine çeviren santrallere denir. Akarsu, nehir gibi akışın sürekli ve düzenli olduğu yerlerde suyun birikmesini sağlamak amacıyla suyun önüne set yapılır. Yükseklik nedeniyle büyük bir potansiyel enerji kazanmış olan su, setten aşağıya doğru akmasıyla aşağıda bulunan türbin milini çevirir ve bunun sonucu olarak suyun potansiyel enerjisi kinetik enerjiye dönüştürülmüş olur. Türbin milinin dönmesiyle kinetik enerji, elektrik enerjisine dönüşür ve jeneratör çalışır. Böylelikle kazanılan bu enerjiye hidroelektrik enerji adı verilir.

Dünyada enerjinin %25’i hidroelektrik santrallerden karşılanmaktadır ve dünya üzerinde 2000 tane ile en çok hidroelektrik santrali bulunduran ülke Amerika’dır. Amerika hidroelektrik santralleri ile elektrik enerjisinin yaklaşık olarak %50’sini karşılamaktadır.

Yenilebilir enerji kaynaklarının yaklaşık %70’ini hidroelektrik enerji karşılamaktadır. Ülkemizde 150’den fazla sayıda hidroelektrik santrali (HES) vardır ve ülkemizdeki elektrik ihtiyacının yaklaşık %30’u bu santrallerden karşılanmaktadır.



Hidroelektrik Santralinin (HES) Yararları

  • Hidroelektrik santralleri çevresel kirliliği en az olan santrallerdir.
  • Yapılan setler ile oluşan gölde çeşitli faaliyetler ve su sporları yapılabilir.
  • Hidroelektrik santraller ile çevredeki su ihtiyacı karşılanır ve sel gibi doğal afetler önlenir.
  • Santraller yapıldıktan sonra ekstra gider azdır.
  • Santralde yakıt kullanılmadığından dolayı hava kirliliği olmaz.

hidroelektrik santralleri hes

Hidroelektrik Santralinin (HES) Zararları

  • Hidroelektrik Santrali (HES) yapılırken oluşturulan göl sebebiyle civardaki yerleşkelerde yaşayan nüfusa yeni iskân gerekir.
  • Hidroelektrik santrallerin yapılışı fazla maliyetlidir.
  • Baraj yapılan alanın içinde bulunan yerlerde hayvan ve bitki türleri yok olabilir.
  • Hidroelektrik santralleri herhangi bir kaza sonucunda çevrede bulunanlara büyük zarar verir.


Her ne kadar kötü sonuçları olsa da Hidroelektrik Santrali (HES), yenilebilir enerji kaynağı olduğu için elektrik üretiminde büyük pay sahibidir. Hidroelektrik santrallerinin gün geçtikçe dünyada ve 
 ülkemizdeki sayısı giderek artmaktadır.

Devamını Oku »

30 Ağustos 2016 Salı

Paratoner (Yıldırımsavar) Nedir?


paratoner

Paratonerler diğer adıyla yıldırımsavarlar yıldırım düşme ihtimali bulunan ve can kaybına neden olacak bölgelere konularak düşen yıldırımları etkilerini ortadan kaldırmak için yapılmış aletlerdir. Paratonerler binaların çatıları gibi gökyüzüne yakın yerlere konulur. Paratonerler yıldırımlardaki elektrik yükünü toprağa aktarır.


Yıldırım, şimşek ve gök gürültüsünden ortaya çıkan, yeryüzü ile gökyüzü arasındaki elektrik yükünün boşalmasıdır. Yıldırımsavarlar sanayi tesislerini, yüksek binaları ve kuleleri yıldırımdan korurlar ve elektrik yükünü en basit ve zararsız yoldan toprağa aktarılmasını sağlarlar.


Paratonerin (Yıldırımsavar) Tarihi


Toprağa bağlı bir metal çubuktan ibaret olan ve yıldırımlara karşı koruma sağlayan paratonerin mucidi Benjamin Franklin’dir.

Benjamin Franklin (1706 – 1790) elektrik yüklerinin pozitif ve negatif yük olarak isimlendirilmesini sağlamıştır. Benjamin Franklin, uyguladığı deneyin sonucunda elektriğin belirli ortamlarda eksik veya fazla ölçülerde bulunabilen bir sıvı olduğunda karar kıldı. Her ikisinde de elektrik eksikliği veya fazlalığı olan cisimlerin birbirini ittiğini, birinde fazlalık diğerinde eksiklik olan cisimlerin ise birbirini çektiğini ileri sürdü. Fazlalığı olan cisimleri pozitif elektrik, eksikliği olan cisimleri ise negatif elektrik olarak adlandırdı.


Leiden şişesiyle ilgili çalışmaları da sürdüren Franklin, Leiden şişesinden boşalan elektriğin meydana getirdiği kıvılcımlar ile fırtınalı havalardaki gök gürültüsü ile şimşek arasında bir ilişkinin olması gerektiğini düşündü. Ve 1752 senesinde fırtınalı havada uçurduğu bir uçurtmaya bağladığı bir Leiden şişesinin elektrik yüklenmesini başardı. Franklin’in bu deneyden faydalar elde etme yönündeki girişimleri paratonerin (yıldırımsavar) keşfine giden yolu açtı.


Devamını Oku »

2 Haziran 2016 Perşembe

Toprak Kirliliği Nedir? Nedenleri ve Sonuçları Nelerdir?


toprak kirliliği


Toprak kirliliği zararlı ve atık maddelerin toprağa karıştırılarak toprağın dengesinin bozulmasına denir. 

Toprak; şehircilik, yapı, içme suyu, atıkların uzaklaştırılması konularıyla ilgilidir.

Toprağa verilen mineral gübreler, endüstri atıkları, nükleer enerji santrallerinden gelen sızıntılar, endüstriyel atıklar, zirai mücadele için kullanılan ilaçlar ve ısınma sonucunda havaya karışan gazlar nedeniyle meydana gelen asit yağmurları toprağın kirlenmesine sebep olmaktadır.

Toprak Kirliliğinin Nedenleri Nelerdir?


  • Plansız sanayileşme ve kentleşme,
  • Hızla artan dünya nüfusu,
  • Nükleer denemeler,
  • Kullanıldıktan sonra çevreye atılan piller,
  • Bilinçsizce kullanılan tarım ilaçları,
  • Endüstri atıkları,
  • Yapay gübreler,
  • Egzoz, Karbonmonoksit, Kükürtdioksit gazları,
  • Hava kirliliği nedeniyle oluşan asit yağmurları,
  • Evsel atıklar (içecek, konserve kutuları…),

 toprağın kirlenmesine sebep olmaktadır.

Toprak kirliliğinin nedenleri


Toprak Kіrlіlіğіnіn Sonuçları Nelerdir?


  • Toprağa karışan yabancı maddeler toprağın kirlenmesine dolayısıyla veriminin düşmesine neden olur.
  • Ağır mеtаllеrin toрraktakі konѕantraѕyonları artarak, bitkilerin gelişimi bozulmakta ve sonuç olarak toprağın verimi azalmaktadır.
  • Toprağın kirlenmesiyle hem o bölgede yetiştirilen bitkiler hem de o bitkilerle beslenen canlılar zarar görmektedir ve bu bitkiler ve canlılarla beslenen insanlar da kirli topraktan zarar görür.
  • Toprak kirliliğinin sonucu olarak alerjik rahatsızlıklar, pigment bozuklukları gibi hastalıklar görülebilir.



Toprak Kirliliğini Önleme Yolları


  • Verimli tarım alanlarına yeni yerleşim yerleri kurulmamalıdır.
  • Atıklar ayrı ayrı biriktirilmeli ve geri dönüşümde hammadde olarak kullanılmalıdır.
  • Ormanlar ve yeşil alanlar genişletilmeli ve korunmalıdır.
  • Bilinçsiz sulama ve gübreleme yapılmamalı ve kimyasal gübreler yerine organik gübreler (humus, hayvan dışkısı) kullanılmalıdır.
  • Yenilenebilir enerji kaynakları ile toprak kirliliği azaltılabilir.(Güneş enerjisi, Rüzgar enerjisi…)



Devamını Oku »